Bu ifade, bana "etkisiz elamanmış gibi" gelen dini camia, tarikat ve vaizlerin halini hatırlatıyor.
"Etkisiz elemanlar", çünkü cemiyetin hali belli; gün gün eriyen bir buzdağından beter görünüyor gençlik... Habire de bozuluyor; bardağın boş tarafı gittikçe daha da boşalıyor.
Bunun sebepleri üzerinde durulması gerekiyor. Mazide de aynı dertlere yapılan teşhis ve tedaviler, söylediklerime benzer.
Bunlardan biri, belki de en birincisi "nefsini ıslah etmeden başkalarının ıslahına çalışmak"tır. ( Divan-i Harbi-i Örfi; 8. Cinayet) Öyle ya, sigara tiryakiliği gibi basit bir derde deva olayım diyen tiryaki ebeveyn, ne kadar tesirli olabilir?
Ikinci ehemmiyetli mesele ise ihlassızlık muhakkak. Bütün fedakârlık ve uhuvvet türlerini şümulüne alan derdin devası ise samimiyet ve şevk içinde olma halidir diye biliyorum.
Bütün hayatım boyunca, bilhassa yeni nesillere onların dil ve ilgileriyle hitap etmemeyi görmüşümdür asıl mesele olarak. Sonradan nedamet ettiğim kimi "müfrit" tavırlarım, hep bu hale kızgınlıktan kaynaklanmıştır.
Bediüzzaman'ın vaizleri dinleyip irşat olmadığını, bunun sebebinin, onların cemaata hitap ederken milleti -en az- üç yüz yıl öncesine çekip öyle konuştuklarını tesbit ettiğini buyurur ki bence çok haklıdır; yukarıda sarfettiğim cümlenin açıklaması gibidir