• BIST 100

    10680,00%-0,82
  • DOLAR

    32,95% 0,25
  • EURO

    35,28% 0,18
  • GRAM ALTIN

    2456,69% 0,24
  • Ç. ALTIN

    3987,57% 0,00

Adnan Albayrak ŞİMŞEK


MÜSLÜMAN OLMAK KUR'AN'A GÖRE Mİ?

TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ İSLAM'A GÖRE Mİ?


Siyasal İslam’ın son yıllarda yükselişi ve Türkiye’de son seçimlerle birlikte bu düşüncenin temsilcisi olarak kabul edilen bir partinin iktidar olması, siyasal İslâm tartışmalarını yeniden ortaya çıkarmıştır. 
  Bu tartışmalar çoğu zaman bilinçli bir şekilde, laiklik tartışmaları çerçevesinde alevlendirilmiş lâik kesim için oy devşirilmesi noktasında kullanılmış, anti laik kesim tarafından da ayrıca kullanılarak günümüze kadar süre gelmiştir.  
  Bazı siyasi partiler de çoğu zaman siyasi islamcı bir ideolojiye bürünerek, bu konuyu bir oy toplama aracı olarak görmüşlerdir. Aynı şekilde de laiklik savunuculuğu noktasında da karşı kesimlerde bir oy toplama malzemesi yapmışlardır. Bu nedenle kimse, kimseyi suçlamasın.
    Kısaca eskilerin ifadesi ile İslâm, hem laik kesim, hem de anti laik kesim taraftarlarınca oy devşirme malzemesi haline getirilerek,
kullanılmıştır. Her iki kesimde toplumumuzu din adına dinden soğutarak, iman hakikatı üzerinden de bakarsak, imanların, heva ve hevesler üzerinden yaşandığı bır topluma dönüştüğümüz gerçeğini kimse inkar edemez.. Maalesef İslâm, siyasetin oyuncağı haline getirilmiş ve getirilmeye de devam etmektedir.
    
  Peki birey İslam'mıdır, yoksa islâm'cımıdır? Bu soruyu herkes kendine sormalıdır. Eğer birey ben İslamım diyorsa İslamcı değildir.
  İslamım dediğinde de laik değildir, çünkü birey bu sözü ile kime İslâm (teslim) olduğu noktasında da yine kendine ayrıca bir soru sormalıdır ki, burada cevap Allah ise, (Allah'a teslim) olanlardanım diye tanımlıyorsa, lâik olmadığını beyan etmiş olur.

  Bir kalpte iki sevgi olmaz misali hem İslâm, hem lâik bir arada olmaz, olamaz. Burada konu devlet değil bireydir. Birey  olarak,  sözüne sadıksa sözünü her alanda her sahada yerine getirmelidir ki, teslimiyetini Allah'a göstermiş olsun.  İslâm bunu zaten bizden istemektedir.

  Bir Müslüman, Allah ve Rasulü'ne tabi olmuş olarak sözüne, ahdine sadık olarak yaşar. Buda bizim dinimizin emridir.
    Haaaa, hem İslamım diyeceksin, ama sonra da kafama göre  yaşarım dersen de, İslamcıdan farkımız kalmaz. Biri siyaseti İslâm üzerinden yaparken, birileri de yine İslâm üzerinden İslam'a karşıymış gibi ANTİ İSLAMCILIK yapar. Al birini vur ötekine.

  Yok aslında birbirlerinden farkı, ama bunlar batan bankanın malları reklamı gibi bir durumun içinde kalmış topluluk olarak yaşar. Gelen vurur, giden vurur. Gelen gideni aratır durumunda yaşanmışlıkların gerçeği karşısında buna kimse itiraz edemez.
    Sonrada  çıkıp bu devlet laiktir diyemezsiniz. Dersenizde LAİK olduğumuz şekilde yönetiliriz. Devlet zaten LAİKTİR. O kimsenin inancını sorgulamaz. Öyle de bir yetkisi yoktur.

  Devlet adaleti temsil eder, o da konumuz gereği tebası üzerinde mazlumun zalimden korunması noktası zaten aslı görevidir. "Adalet,Mülkün temelidir." Burada adaletten ne anladığımız da ayrı bir konu.

  Hani Resûlullahın bir hadisi şerifin de dediği vechile, "Sizler neye layık iseniz onunla idare olursunuz'' kimse kusura bakmasın.

  Adalet savunuculuğu çevresinde adil olmayanın hükmü, İslâm üzerinden İslamcı olmaktan ne farkı olur.
     
  Siyasal İslamcı zihniyet diye tabir ettiğimiz bu anlayış, nereden icap etti de ortaya çıktı. Toplum siyasilerden ne istedi de bu söylemlerle birileri çıkıpta oy devşirmeciliğine soyunuldu da şimdi şikayetçi oluyoruz. ASIL SEBEB NE İDİ???
Halk ne istiyordu, bunun üzerinden devletimizin ana unsurlarının işleyişinde ki varsa hatalar düzeltelim, halka göre devlet inşa edelim, devlete göre halk inşasının doğuracağı sebeblerini herşey dört dörtlükmüşte bu siyasiler,  siyaset islamcılığı, yapıyorlar diye suçladığımız zaman halk o zaman bu suçlayanlarla beraber bu söylem sahiplerini al aşağı yapmasını bilir yoksa daha çok siyasal islamcılık söylemi ile ortaya bir sürü parti çıkarda, onların arasında daha gel gitlerin siyasi iktidarlarının elinde kalırız.
     
  Türkiyede ilk Siyasal İslamcılık, Osmanlının 1915 serv anlaşmalarının getirisi olan toplumun işgal zihniyetine karşı,topluca mücadele vermesinin gayretleri içerisinde doğmuştur. Burada asıl hedef, işgal zihniyetinin Sevr'i gerçekleştirebilmesi için eyaletlere bölünen haritada yaşayan halkın eyaletler içinde kendilerini istediği siyasi irade ile yönetebilecek, devlet bütünlük noktasında ise, Serv gereği İŞGALCİLERİN BAŞ DEVLETİ OLAN İNGİLİZ veya İngilizlere boyun eğmiş bir erk tarafından yönetilmesiydi.
     
  1920 lere gelindiğinde, Osmanlı sonrası nasıl bir sistemle yönetileceğimiz konusunda Kuvayı Milliye anlayışının ortaya koyduğu batılılaşma modelinin, gavurlaşmak olarak kabul eden zihniyete karşı, dönemin şartlarında ortaya net bir duruş sergileyemeşinin   sonucunda, Mustafa Kemal'in Milli Birliğin konsisyumunun, işgalcilere karşı sağlanması noktasında tüm kongrelerinde yanında din ve diyanet, adamların  bulunması, söylemlerinde din ve diyanete pek aykırı olmayan açıklamalarla, bu hareketin nevcut olan Osmanlı Devlet ve Halife olgusuna karşı olmadığını, işgalden hem devleti hem de hilafeti kurtarmak olduğu noktasında açıklamalarda bulunması, ilk Siyasal İslamcılık hareketini bizatihi çıkaranların, kendilerinin savunduğu KEMALİZM olduğu gerçeği karşısında,   karşı güruh suçlanarak aslında kendi sonlarının hazırlanmasında kendi sonlarını kendi elleri ile hazırlamaktalar.

  Devletimizin kuruldu yıllara bakarak nasıl siyasal islamcılar Atatürk ve zihniyetine DİN DÜŞMANI damgasını yapıştırdılarsa, bugünde SİYASAL İslamcılar da Millet İttifakına din düşmanı, vatan düşmanları olan PKK ile birlikte olanlar, bu vatanın bölünmesi için terörü destekleyen partilerle iş birliği yapıyorlar damgasını yapıştırmış

  BÖYLECE 2.YÜZ YIL SAVAŞLARINDA, LAZIM OLAN MİLLİ BİRLİK RUHU OLAN İSLAM yeniden siyaset arenasında yerini almıştır.                   Din düşmanı yaftasının kendilerinde daha perçinleşmesinin vatan haini yaftasını  kendilerinde daha belirginleşmesi noktasında ortaya koydukları siyasi tavır bizlere şunu göstermektir.
Mevcut partiler içinde bazı partilere, Siyasal İslamcılık yapıyorlar diye çığırtkanlığı yapanlar bir yandan da, Siyasal İslamcılıkla nasıl 1915 lerden itibaren Türk Siyasi hayatının sahnesinde baş rol oynayan SİYASAL İSLAMCILIK anlayışı işgal kuvvetlerinin oyununun olduğu gerçekçiliğinin içinde oynandıysa,kurucu siyasi sistemin kurulmasından itibaren oynanarak,devam etmiş,bu halkın yeniden Türk İslam medeniyetinin kurulmasının önüne geçildiyse kimse kusura bakmasın,aynı metotla,mevcud siyasi düzenin eliyle de gerçek Türk İslâm Birliğinin, önüne geçecekleri noktasındaki kaygılarımın, sebebleri içerinde o tarihlerde bır olabilmenin yolu İSLAMIN BÜTÜNLEYİCİ RUHU  ile olabileceğinin gerçeği nasıl bir gerçekse,bu günde oynanan oyun aynıdır .Aynı günümüzde TÜRK BİLİĞİNE ÇIKILAN 2.yüzyıllık plan çerçevesinde,İslamın birleştirici ruhuna tekrar ihtiyaç duyulduğundan,gizli eller bu söylem üzerinden,siyasi hayatımıza dizayn vererek TÜRK İSLAM MEDENİYETİNİ bizlerin eliyle, yönetme ve yönetilebilir hâle getirmek için bu ruha ihtiyaç vardır.Yoksa Dünyanın Küresel güç dengesinin ağır basan devleti ÇİN karşısında,bunların dayanağı bir takatları kalmamaktadır.Her sahada ÇİN'E BAĞIMLI hâle gelen Modern dünya,   ÇİN'E dur diyebilmek için Türk İslâm Birliğine ve TURAN ülküsünün iktidarına muhtaçtır.
    ÇİN BELASININ KARŞISINDA VURUCU GÜÇ OLARAKTA Türk Birliğine olan ihtiyaçları varlığının gerçekçiliği noktasında,kabul etmeyenler, bu tehlikeyi göremezler,görmemekle kalmaz,bu gün Siyasal İslam'la bunu hazırlayanların yarın, İslâm karşıtlığı olan Türk Birliği savunucularının da varlığı noktasında, Lâik bir Devrim neticesinde, bize rağmen bizden olmayanların kontrolü altında,
günümüzde dışardaki adı İBRAHİM,evindeki adı EBRAHAM olanların yıllarca bizi kontrol ettikleri gibi,Kamuoyunda ve dünyanın siyasetinde adı Türk İslâm Birliği,Turan Birliği,olan  fakat İçeriği itibarı ile birilerine bağımlı Türk İslâm Medeniyetini Turan yurtlarında  hakim olmayacağının garantisini kim verebilir. Bu birliktelikler,olmazsa olmazlar içerisinde,Türk İslâm duygusu,birleştirici ruhu ile kurulur,sonra birileri çıkar,zamanında çıktığı gibi bir devrimle,devirirler,devrimcileri.
  Siyasal İslam'a,veya islamcı kesim savunucuları ile karşı karşıya kalanların ekabir takımı,bu ülkede,Batılılaşmanın gerçek manada,Batılı olmak mı,yoksa Uygar olmakmı noktasında kendilerine bir düzen versinler.Batı Medeniyeti dediğimiz olgunun,Hiristiyan dünyasının sosyal yaşamının oluşturduğu bir kimlik olduğu gerçeğini,Bilimde,fende, teknolojide ilerlemek diye lanse etmekle,bu gerçeği saklayamazsınız.Türk İslâm Medeniyeti bu sahada mücadele ve gelişmeye mani ve engel değildir.O zaman bu ısrarınız nedendir diye sorduğumuzda,delikanlı gibi,bizler Türk İslâm milleti olmak istemiyor diyecek kadar mert olun.
    Bu seferde birileri sizler için, BATILILAŞIYORUZ,BATILILAŞACAĞIZ DERKEN ,BİZLERİ GAVURLAŞTIRANLAR diyerek, sizlere Gavur yaftasını yapıştırırlarsa şaşmayın.(nitekimde gelinen durum bu)Batı Medeniyetimi,Türk İslâm Medeniyetimi sizi muhassır dünyaya ulaştırır.TOPLUMLAR İNANÇLARI ÖLÇÜSÜNDE dünyayı yaşanabilir bir dünya yapma gayretleri içerisinde olduğu  bu çağda, “Atatürk'ün ülkeyi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda, hangi adım atılması gerekiyorsa atmayı sürdüreceğiz.
    Muassır (aynı çağdaş da yaşama) diye tarıf edilen şu asırda,
İngiltere ile, Burundi ( dünya açlık endeksine göre son 25 yılın verilerine göre dünyanın en fakir ülkesi)  çağdaş tır.
Çağdaş olmak her sahada öncü olmak,tüm dünyanın idolu olan ülke olmak anlamında ise,biz bu kafada gittiğimiz müddetçe,
Batılılaşıyoruz derken batmaya mahkumuz,vesselam

 

Yazarın Diğer Yazıları


28.1° / 21°

YAZARLAR