• BIST 100

    9877,77%2,03
  • DOLAR

    34,75% 0,10
  • EURO

    36,60% 0,34
  • GRAM ALTIN

    2950,12% 0,23
  • Ç. ALTIN

    4801,56% 0,00

Cevahir AYDIN


ADAYA YOLCULUK

Musa as. için bir yol çizen rabbi, onu ve annesini Firavunun şatafatlı saltanatına ve kalplere korku salan ceberrutluğuna rağmen kendi himayesine almış ve onları yolda tutmuştu.


Musa as. için bir yol çizen rabbi, onu ve annesini Firavunun şatafatlı saltanatına ve kalplere korku salan ceberrutluğuna rağmen kendi himayesine almış ve onları yolda tutmuştu. Sina dağına davetiyle başlayan yol daveti ile Şuayb as ın tedrisatından geçirerek yolda muvaffak kılmakla kalmamış, zerreden kürreye kadar tüm alemde yolu izlenen bir önder kılmıştı.

Kendisinden daha derin olan Yusuf’u as.ı misafir eden kuyu ve Medrese-i Yusufiye’ye dönüşen zindan, Hz. Yusuf’u Mısır’a sultanlığa değil, kendisine daha çok şükredeceği rabbine, hamd makamına taşımadı mı..

İbrahim as.'ın durumu Hz. Musa’dan ve Hz. Yusuf’tan farklı değildi. Nemrutun zulmünden kurtarılıp yeniden insanlığa önder kılındığından evvel Nemrutun zulmünden emin uzak bir mağarada inzivaya alınmıştı. Belli bir yaşa gelince peygamberlik misyonuyla toplumuna hak ve hakikati irşad etmeye başlamıştı. Yolda gördüğü yüzlerce ilahi ikrama mukabil, Rabbinin yolunda bir işaret olacak, insanların etrafında toplanıp rablerine kulluk edeceği Ka’be'yi inşa etmişti oğlu İsmail as ile. Şeytanın tüm kışkırtmalarına, engellemerine rağmen; rabbine olan sadakatini ortaya koymuş, rabbinin çizdiği yolda, gelen tüm yolcuları rabbinin misafiri kabul etmiş, cömertliğini ortaya koymuştu.
İbrahim Halil sofrasıyla rabbinin kendisine lutfettiklerini diğer yolcularla paylaşmıştı.

Hatemunnebiyyin olan son peygamber Hz. Muhammed sav. atalarından farklı mıydı ki, elbette hayır. Peygamberlik zincirinin son halkası hükmünde olan efendimiz sav uzletin kendisine sevdirildiği bir rehberdi. Uzlet sonrası yolu çizeni, yolu tayin edeni ve yoldakileri daha bir berrak zihinle tanıyınca; zulüm ve inkar toplumundan hicret ederek, Yesrib’i İslam’ın yaşanacağı Medine’ye dönüştürecek inşa sürecine koyuldu.

İstanbul Fatihi Fatih Sultan Mehmet, denizden zincirlerle kapatılan Haliç’ten geçmesine izin verilmeyen gemileri, karadan yürüterek çizilen yolu sürdürdüğünde tek gayesi vardı: peygamberi müjdeye nail olmak ve rızaya giden yolu açmaktı.

Abdulhamit han’ın Medine’ye hac kafileleri için yaptırdığı tren raylarının altına keçe koydururken taşıdığı hassasiyete ne demeli.. Peygamber as.'ın kabrine gürültü ulaşmasın inceliği nasıl bir yol zerafetinin tarifiydi acaba..

Evet kıymetli dostlar..

Yukarıda anlatılan ve burada yazarak bitiremeyeceğimiz nice tarihi meseller bizlere, yürümek isterseniz başka bir yol daha var dedirtiyor olabilir mi?

Ebuzer Gıffariye atfedilen meşhur şiirde geçen; deniz dalgalı, yollar sarp yokuş, omuzdaki yük ağır, heybeni hayır ve iyiliklerle doldur ki kurtuluşa eresin ifadeleri yürünen yolu ne de güzel tarif etmektedir.

Ötelere namzet benliklerini inşa ve imar etmek isteyenler; onarımı seçerek, nefsini ve neslini ihya etmek isteyenler; sadece kendisi için yaşamayı ar sayarken, ötekine katkıda bulunmak için evvela kendisine yatırım yapmalı ki uzun soluklu olsun mücadelesi.

Dalgalı dünya denizinde yolculuk yapan biçare insan gözünü, dümenini anakaraya diker, bir an evvel oraya ulaşmak ister. Bunun için de gözü başka bir yolu başka güzellikleri, farklı yolcuları görmez. İnsan zanneder ki bu dalgalı denizlerde, anakaraya giden yol sadece dümen çevirdiği, herkesin gittiği yoldur.

Oysa merhum müfessir ve şehit Seyyid Kutup'un o meşhur ifadesiyle ‘’Yoldaki İşaretler’’i tevhit nuruyla okuyanlar denizi, anakarayı, yolcuyu ve yol arkadaşlarını, rüzgarı, rotayı yaratan Allah başka yollar da yaratmıştır.

Yaşadığı hayat içerisinde insanoğlunun gerek kendisinden gerek diğer yolculardan gördüğü yanlışları, inkârı ve zulmü tanıması ve dahi hakikatle değiştirebilmesi için bakış açısını değiştirmeye ne kadar da ihtiyacı var.

Kalabalıklar içerisinde yaşadığı hayatta kendiyle çelişen, kendini bulamayan, kendisini gerçekleştirme ortamı bulamayan, misyonunu eda edemeyen nice şahsiyetlerin hayatlarına şahit olduk, okuduk.

Onlar ki rablerine el açmış, bir çıkış yolu istemişlerdir. Gecenin karanlığında gönülleri ızdırap ile yanmışken, lisanlarından ve göz yaşlarından akan ızdırar ile yalvarırlar; gündüzleri halkın içinde sükût orucu tutarak bu hali devam ettirirler.

Yoldaki işaretleri tanımaya başladıktan sonra anakaraya ulaşma çabasını bırakır; vahye susamış, kendini bilen rabbini bilir hakikatini iliklerine kadar yaşamış topluluğun olduğu yeni bir zemini fark ederler. Bu zeminin adı vahyin inşa ettiği kurtuluş adasıdır.

Adaya yolculuk sırasında yaşadıkları, gördükleri lütufları zihinlerinde toparlamakta güçlük çekebilirler. Ama tüm bu güzelliklerin sadece ve sadece Allah’tan geldiğini bildiklerinden gönül huzuruyla yolculuklarına devam ederler. Şükrünü eda etmekten aciz olmanın getirdiği mahcubiyet ile yine rablerine teşekkür eder, tüm iliklerine kadar karşılaştıkları tüm lütuflara hamdederler.

….
Denizde yolculuk ederken, kalabalıkların gittiği yolu değil, anakaraya giden ama vicdan mekanızmasını sürekli huzursuz eden yolu da değil, yoldaki işaretlerin seni götürdüğü adaya gitmeyi denemeli insan. Cesaretini toplamalı, rabbinden kendisine bu yolculuğu kolay ve afiyetli kılmasını dilemeli. Dilenmeli ve dilemeli. Zira her yolculukta olduğu gibi bu ada yolculuğu da diri bir bilinç hali ister.

Hayat gemisinin dümenini kalabalıkların gittiği anakaradan adaya çevirince insan, en yakınları sözüm ona iyilik yaptığını düşünerek olur olmaz yorumlar yapacak, bazen müdahale edecek bazen de karşısında duracaktır. Olmadı kınayacak, alaya alacak, istihza edeceklerdir. Doğru olsaydı herkes yapardı diyeceklerdir.

Vicdana muhalif bir hayatı yaşamaktan şeytandan Allah’a sığınır gibi Allah’a sığınan Ada Yolcuları, adaya ulaştıklarında orada her şeyin rıza-ı ilahiye uygun olduğunu görecek, asrı saadet misali birtakım insanların da olduğuna hayatlarıyla şahit olacaklardır.

Orada daha farkındalıklı bir hayat yaşadığı için; sevinçte ve hüzünde imtihan yurdunda yaşadığının bilinciyle, hamdi, sabrı ve tevekkülü kuşanarak Rabbine olan sadakatini sürdürecektir.

Yaşadığı bir takım hadiselerde Muhammed’i duruşu sergileyerek: ‘Göz yaşarır, kalp hüzünlenir; lakin bu dilden Allah’ın razı olmayacağı bir söz çıkmaz.’ der ve hayatlarına devam ederler.

Selam olsun rabbinin istediği kulluğu ve hayatı yaşamak için mücadele edenlere..
 

Yazarın Diğer Yazıları


YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.